İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu Yeni Anayasa Tartışmalarını Değerlendirdi
İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kaboğlu, “Erdoğan parlamentoda 360’ı bir biçimde bulur, 360 el kaldırır ve yeniden aday olur. Dolayısıyla bunun için anayasa değişikliğine gerek yok” diyerek düşüncesini belirtti.
‘CHP Siyaseten Geçit Verdi’
Yeni anayasa konusunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığı meselesini aştığını vurgulayan Kaboğlu, “Adaylık konusunu zaten büyük ölçüde, 2023’te CHP’yi ve diğer partileri politik söylemleriyle hukuki söylemleri sonucu aştı. CHP de bunun en büyük kurbanı oldu. Çünkü hukuken üçüncü kez aday olamıyordu. Ona geçit verdi, siyaseten geçit verdi. Ve Erdoğan bu konuda 1-0 önde değil, belki 3-0 önde” şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu ‘Koz Verdi’
* Esas anayasa değişikliğinin yolu, CHP’nin önerdiği parlamenter rejime geçilsin, demokratik rejim önerisiydi. Şubat 2021’e kadar cevap hep “Hayır, bu iş bitti, anayasa sayfası kapandı, 2017’de kapattık bunu, artık sözde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tahkim etme dönemidir” dediler. Ancak Şubat 2021’de “biz de sivil anayasa istiyoruz” dediler. Sonra CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu bir koz verdi başörtüsü konusunda ve orada ciddi bir atak yaptılar.
* Madde 24 ve 42 yani başörtüsü mutlak düzenleme, aile konusunda da arkaik düzenleme üzerine. Bu düzenlemeler komisyondan geçirilmiş, genel kurula getiriyorlardı ki deprem bu hesapları altüst etti. Meclis seçimi gündeme aldı ve seçime gidildi, o düzenlemeler kaldı. O nedenle yok 50 artı 1’miş, 40 artı 1’miş bunlar onlar için kolay şeyler. Şimdi iki düzlemde yürüyor bu şeyler.
“Ferdî Tayfur’u Dinleyen Zat”
* Siyasal egemenliği ele geçirmek ne demek? Tek örnekle yetineceğim. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Bu egemenlik altıncı maddenin Son cümlesi: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Şimdi, bakan atıyor. Bakanı görevden alıyor. Ondan sonra diyor ki, af talebinde bulundu, af talebi kabul edildi. Resmi gazetede yayımlanıyor. Bu tamamen bu maddeye aykırı. Fransa’da olsa bu, Almanya’da olsa şekil bakımından anayasaya aykırı iptal edilir. Böyle bir tasarruf mümkün değil. Ama o, “Ben devletin üstündeyim. Ben anayasanın üstündeyim. Ben kullanırım.”
“Diyanet İşleri Başkanı Kılıçla Çıkınca Suspus”
* Şimdi dolayısıyla ben buna siyasal egemenliğin gasbı diyorum. 2017 uygulamasında cumhurbaşkanı, parti genel başkanı olunca siyasal egemenliği kaybettik. Cumhurbaşkanı bunu tepe tepe kullanıyor. Şimdi sıra toplumsal egemenlikte. Toplumsal egemenlikte yani totalitarist toplumsal egemenlik ne demek? Teğmen diyor! Teğmen kılıçla konuşur, Ama Diyanet İşleri Başkanı kılıçla Ayasofya’ya çıkıyor, buna suspus, teğmen kılıç çatıyor, o zaman kıyamet kopuyor.
“Kayyum Tümüyle Anayasa’ya Aykırı”
* Sürekli bir siyasal kriz yaşıyoruz. Esenyurt, Mardin, Halfeti… Bütün bunlar bir siyasal kriz. Çünkü Anayasa dışı bunlar. Anayasa dışılık dar zinciri o kadar uzun ki… Eğer siyasal olmasaydı bu, hukuki olsaydı, o zaman o kişi suç işlemiş kişi olarak o anayasal kurallara göre alınırdı, yakalanırdı, yargılanmaya başlanırdı ama belediye mülki idare amirine teslim edilmezdi suç ve cezaların şahsiliği ilkesi gereği diğer meclis üyeleri tarafından yönetilirdi. O kadar siyasal ki, bunu tartışmaya gerek yok. Kayyum tümüyle Anayasa’ya aykırıdır. İşte siyasal dememin nedeni de budur. İşte oraya ya da buraya kayyum atanır mı tartışmasına girmemek lazım. Çünkü olanlar zaten vahimdir, vehameti gösteriyor, Anayasa’ya aykırıdır, olmamalıdır. Bu uygulama asla meşrulaştırılmamalıdır. Bu aykırılıklar sürekli teşhir edilerek, sürekli hukuk yolları zorlanarak meşrulaşmalarını engellemek için mücadele edilmeli.
Ahmak Davası Çökmüştür
* Ekrem Bey’e dedim ki, “Nasıl olur, savcı, bir başsavcı istinaf mahkemesine sizin dosyanızın akıbetini nasıl sorar?’ Bu dosya burada çökmüştür. Bir savcı, bölge mahkemesinden dosyayı soramaz. Adil yargılanma hakkı iflas etmiştir. Bunu çıkıp, en yüksek perdeden, asla kanıksamayız bu davayı. Ama her akşam İmamoğlu’na siyasi yasak gelecek mi. Gelmeyecek olsa da adamlara zorla getirtecekler. Her akşam bunu nasıl tartışırsın? Böyle bir şey olamaz demen lazım ama aksine meşrulaştırıyorsun. Ama öyle bir toplumuz ki, bir yandan Cumhurbaşkanlığı adaylarını tartışıyorlar, Mansur Yavaş mı olacak? Aptalca bir tartışma. Üç yıl önceden, dört yıl önceden bunu konuşmak niye? Ne yapıyorsun? Karşı tarafı konsolide ediyorsun, sen zayıflıyorsun, zayıflıyorsun.
“Demirtaş Kararını Uygulamıyorsun, Öcalan Gelsin Diyorsun”
* Eğer gerçekten bir iyileşme isteniyorsa Selahattin Demirtaş’tır. Mahkeme kararı uygulansın. Yani hukuk uygulanıp cezaevine girmiş kişiye uygulanan hukuku kabul etmiyor gel konuş diyor, “Selahattin Demirtaş için verilen hukuk kararlarını da uygulamıyorum” diyor. Burada büyük anomali var. Dolayısıyla hani bunu da tartışırken, Devlet Bahçeli haklı mı değil mi yerine, biz kimseye şirin gözükmeden gerçeklik zemininde tartışmak durumdayız. Can Atalay kararını, Osman Kavala kararını, Selahattin Demirtaş kararını uygulamıyorsun. Hapiste hükmü kesinleşmiş olan kişi gelsin konuşsun diyorsun. Bu gerçeklik zemini değil.
“Etki Ajanlığı ve Dezenformasyon Yasa Maddeleri Seçim Odaklı”
* Bir özgürlüğü sınırlamak için Anayasa’da belirtilmesi gerekiyor. Ama artık kişi-parti-devlet füzyonunu sağlandığı, parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütmenin var olduğu bir yerde kişiye yöneltilen bir eleştiri, Tayyip Erdoğan’a yöneltilen bir eleştiri, devlete yöneltilmiş, devletin siyasal yararıyla özdeş kabul edecek. Dezenformasyon yasası ile amaca ulaşılamıyor, halk direniyor. Seçim yasası ile seçimi aldılar, ama sürdürülebilir değil, ne yapıyor dezenformasyondan bir adım daha ileri gidiyor, tehlikeli bir adım, etki ajanlığı diyor. Dezenformasyon yasasının ardından seçim geldi, şimdi 2 yıl sonra etki ajanlığını getirip tekrar seçim yasası üzerinde oynayacaklar. Amaç nedir? İktidarı daim kılmak. Yukarıda oluşturdukları bir anayasal çatı, aşağıda ise o anayasal çatı ve yasal düzenlemelerle hedefledikleri toplum mühendisliğini icra etmek, bir diğer şekli ile toplumu sürekli baskılamak.